Hukuki ve Güncel Örnekleri ile Hangi Aklın Yolu Birdir 29 Mayıs 2024, 17:42

Tarımsal Kalkınma Vakfımızın Cumartesi sohbetleri kapsamında, 25 Mayıs 2024 tarihinde yapılan toplantıda, Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali ŞAFAK hocamızın “Hukuki ve Güncel Örnekleri ile Hangi Aklın Yolu Birdir “ konulu sohbetini ilgiyle dinledik.
HUKUKİ VE GÜNCEL ÖRNEKLERİYLE HANGİ
“AKLIN YOLU BİRDİR / AKIL İÇİN TARÎK BİRDİR”*
GİRİŞ
Objektif –önyargısız- düşünebilen akıl sahibi kişiler için “Akıl için tarîk birdir.” Doğru birdir, önemli olan nasıl ve nereye baktığımıza bağlıdır. Eğer doğru yere bakılırsa, önyargısız değerlendirirse, aynı doğruya ulaşılır.
Teorik hayat ile pratik hayat arasındaki irtibat tam sağlanamadığı ortamda, gereksiz tartışmalar ve haksız ithamlarla kişiler, cemaatler birbirlerini yemekte; gerici-ilerici, dinci – lâ dincilikle… biribirini itham ederler. Ama hakikatin kendi dediği gibi olmadığını görünce de “Vayyy Beee!! Ne ömür törpülemişiz, havanda ne su dövmüşüz….” derler. Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda idi. Çek yazarı Berthol Brecht’in “Sezuanın İyi İnsanı” Tiyatro eserinin sergilenmesini protesto ettik. Ama Devletimizin resmi kanalı Siyah-Beyaz TV kurulup yayına başladığında ilk oynatılan dizilerden birisi de “Sezuanın İyi İnsanı” olmuştu. O zaman “Biz 1965 yılında neden o protesto işini yaptık?”
Bir diğer misal; İş mevzuatında, ‘Esnek çalışma sistemini’ isteyenler hakkında, yasama organında “Bunlar gericiler, bunlar hafta tatilini Pazar yerine Cuma günü yapma amacını taşımaktadırlar….” diyerek çıkıştılar, teklifi engellemeye çalıştılar. Ama sosyal ve ekonomik zarurete binaen teklif kabul edildi ve 30 yıldır uygulanıyor ama Cuma günü hafta tatili de olmadı. Artık “Ben /biz atadan dededen böyle gördük böyle yaparız…” demenin zamanı geçmiştir. Zira yanlışta direnmenin vakti değildir. Aklın yolu birdir.
Akl-ı Selim = sağlıklı, objektif düşünen akıldır. Orada önyargı, bir kısım kayıt ve şartlara bağlılık durum yoktur. ‘Akıl’ın eylemine ‘zihin’ kavramı kullanılır. Bunun yaygın kullanılan kalıbı ‘Zihniyyet’tir. ‘Zihniyeti bozuk’, ifadesi de ‘Önyargılı’, beyin fonksiyonu bazı önşartlara bağlanıp kalmış kişi, demektir. Ku’ân-ı Kerimde, akıl, taakkul; fikir, tefekkür; fıkıh, tefakkuh kelimelerinin geçtiği görülür (Bak Kuran el-Casiye 45/5; Yâsîn 36/62)
Bazıları, hukuka ve ahlâka aykırı iş yapar /yapabilir: Bir örnek; Mütreflerin (hayatlarını savurganlıkla geçirenlerin) günlük hayatlarını magazin kültürü adı altında toplumla paylaşılmalarıdır. Bunlar ve benzeri olaylarda bir etik boyut, sosyal ve inanç değerlerine bir katkı mı sağlanıyor, yoksa her geçen gün duvarımızdan birer tuğla mı çekiliyor? (Bak Kuran Yunus 10/100; Enfâl 8/22; Bakara 2/171). Peygamberimiz (as) “Kişinin dini aklıdır, aklı olmayanın dini yoktur.” buyurur. Burada ‘Din’ kelimesi; genel anlamda yol, tavır, hareket tarzı gibi manaları da ifade eder. Özel anlamda ise, tüm kurum ve kurallarıyla konulmuş bir inanç ve hayat sistemidir.
Türkçemizde “akl-ı selîm” / ‘temiz akıl’ kavramları herhalde önyargılı olmayan, başka yönlendirici, güdücü etkiler altında kalmayan akıl demektir. Bu anlamın tam aksi ise, ‘aklın tutulması’ veya “basiretin bağlanmasıdır.” Son yıllarda ülkemizde bunun çok kötü örnekleri, hem de tüm Türkiyeyi ilgilendirecek /etkileyecek derecede örnekleri müşahade edilmiştir (Bak Kur’ân; Muhammed 47/24); Bakara 2/74).
Bir diğer misal taşınır-taşınmaz mal mülkiyeti ve tasarrufları hakkındaki yaklaşımlar ve uygulamalardır. Bir taraftan “Mülk Allahındır”, “Mal da yalan mülk de yalan gel biraz da sen oyalan!” Dünya hayatının bir oyun ve bir eğlenceden ibaret olduğunu vurgulanır. Ama diğer tarafta, global bir köy haline gelmiş dünyada gayr-ı safi milli hasılanın %90 yaklaşık dünya nüfusunun %10 tarafından ve geri kalan %10 nunu da dünya nüfusunun %90’nı tarafından paylaşmaktadır. Değerli Şair Necip Fazıl Kısakürek; “Allahın on pulunu bekleye dursun on kul. /Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. /Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa….” ne güzel ifade etmiş.
Kuran-ı Kerimde geçen “….; (servet) içinizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın diye böyle hükmedilmiştir. Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’a karşı saygısızlık etmekten sakının. Kuşkusuz Allah cezalandırmada çok çetindir.” (Haşr 59/7) ayeti, maddenin istibdada yol açmanın vesilesi olduğunu vurgular. İslamın ve tabiî hukukun temel ilkelerine paralel düzenleme ve uygulamalarla; müslümanlar asırlarca tarımcı toplum idiler ve taşınmazlarda münhasır /mutlak mülkiyeti çok sınırlı alanda kabul etmiştir. Toprağın rakabe mülkiyeti yaygın alanda Devlette tutulmuştur. Toprakta münhasır /tam mülkiyet sisteminin uygulandığı zamanımızda ise, değişik vesilelerle arazinin bölüşümü sonucu o kadar küçülmüştür ki, çoğu alanlar ya ekilmemekte ya da arsa halinde yüksek baha ile satılmaktadır. Devlet, bu çarpık gidişe bir son vermek, rakabe mülkiyetini elinde tutmak gibi bir seçenekle karşı karşıyadır.
İnsanoğlunun ortak olduğu temel tabii değerler hakkında örneklerden birkaçı ise: ı. “Su ve ot ve ateş mubahtır. Nâs bu üç şeyde şürekâdır.” (Mecelle md. – 1234) Devlet veya şirketler petrol çıkarılıyor. Bunların nasıl işletilip nasıl değerlendirildiği ise ortada. Ama aynı kaynağa sahip petrollerini işleten İsveç, Norveç gibi Devletlerde ise; “Bu kaynağımızın gelirinde gelecek nesillerimizin de hakkı vardır…” diyerek petrolden sağladıkları gelirlerin %20-30’na kadarını Merkez bankalarında bloke ediyorlar. Bir köye terk ve tahsis edilen Mer’adan o köy halkının eşit yararlanma hakkı vardır. Köylülerin bu hakları köyde besledikleri hayvanları ve yavrularını otlamakla sınırlıydı. Hariçten hayvan getirip burada otlatma yasaktı. Çünkü o mer’anın (otlakiyenin) bitirme (inbat) kabiliyeti sınırlıdır. Aklın yolu birdir.
ıı. Sular; “Yer altında cereyan eden sular, kimsenin malı değildir.” (Mecelle md. 1235); “Bir şahs-ı mahsusun, sa’y ü ameli ile istinbât olunmuş olmayıp da, nâsın intifa’ edegeldiği kuyular, beynennâs müşterek ve mubah olan şeylerdendir.” (Mecelle md. 1236).
ııı. “Denizler ve büyük göller, mubahtır.” (Mecelle md. 1237) Bu doğal kaynaklar, oraya yakın - uzak herkesin yararlanabildiği yerlerdir. “Mubah ile herkes intifa’ edebilir. Fakat saire zarar vermemek ile meşrûttur.” (Mecelle md. 1254) Bu düzenlemeler kişi hakkı ilkelerine ters düşmeyen, kamunun yararını önceleyen birer uygulamaydı. “Mubah olan şeyi, ahz ve ihrâz etmekten, bir kimse âhar kimseyi men’ edemez.” (Mecelle md. 1255). Son zamanlarda bu gibi yerler, Devlet ya da yerel yönetimler aracılığıyla işletme imtiyazı verilerek kişilerce derneklerce kamunun o yerlerden meccanen yararlanmasına engel çıkarılmaktadır. Bazan çıkarılan bu engel, o yörede asırlarca oturan aileleri bile tedirgin etmektedir. Şimdi burada “Aklın yolu birdir” ilkesi nerededir?”
ıv. Irmak Kıyıları ve Deniz Sahilleri: “Her vakit ayıklanmaya muhtaç olmayan, nehr-i kebîrin iki taraftan harîmi, nehrin nısfı kadardır ki, iki taraftaki harîmlerinin mikdarı nehrin arzına müsâvî olur.” (Mecelle md. 1283) Nehrin en coşkulu zamanda oluşan yüzeyinin tam ortasından geçen muhayyel bir çizginin; nehrin akış yönüne göre sağ tarafındaki mesafe kadar karada oluşturulacak mesafedir. Sol tarafta da yine nehrin yarı yüzeyi genişliğindeki kadar oluşan boşluk nehrin kıyı şerididir. Sonra da halkın tenezzühü, ırmak kıyısında gezine bilmesi için de bir o kadar genişlik terk ve tahsis edilmiş, kamu malı statüsündeydi. Şimdilerde durum ve uygulama böyle midir? Irmağın tam kıyısına inşaat ruhsatı veriliyor sonrası da o yapıları sel alıp gidiyor. Hani aklın yolu birdir? Deniz kıyıları; med zamanında dalgaların dövdüğü noktadan itibaren cezir zamanında oluşan kara arasındaki mesafe kadar genişlikte bir şerit kadar genişlikteki oluşturulacak şerit, dalgaların dövdüğü yerden karaya doğru oluşan bir mesafe kıyı şerididir. Ondan sonra bir o kadar genişlikteki mesafe ise, halkın tenezzühü için ayrılacak alandır. Günümüzde “Hangi sahilimizde, bir engel olmadan rahatça, dolaşılabiliyor, ücretsiz denize girilebiliyor?” Bu konularda eski yasal düzenlemelerden bahsedince hemen “Yoook! Sen şeriat istiyorsun, din istiyorsun …” gibi eleştiri oklarına maruz kalınıyor.
Sonuç İtibariyle; İslâm İlâhî - Semâvî bir dindir. İki temel kaynak; Kur’ân ve Sünneti içerdiği kurallar ve ilkeler doğrultusunda insanlığın iyiliğine, yararına olarak yerel uygulamalar da gözönünde bulundurularak yapılan yasal düzenlemeler, uygulamalarda gerçekleştirilen haklılığı takdir edilecektir.
Prof. Dr. Ali ŞAFAK, Emekli, Ankara; alisafak@hotmail.com
DIĞER HABERLER
-
Vakfımızın Bu Haftaki Konuğu Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Sayın Dr. Ersin DİLBER Oldu.
16 Haziran 2025, 17:27 -
Vakfımızın Bu Haftaki Konuğu Gazeteci-Yazar Nevzat DEMİRKOL Oldu.
04 Haziran 2025, 13:16 -
Vakfımızın Bu Haftaki Konuğu Gazi Üniversitesi Önceki Dönem Rektörü Prof. Dr. sayın Musa YILDIZ Oldu
28 Mayıs 2025, 09:31 -
İstanbul Şube’de 25 Mayıs 2025 Tarihli Pazar Sohbeti Düzenlenmiştir
26 Mayıs 2025, 11:29 -
Vakfımız Bu Haftaki Konuğu “İletişim Çağında İletişimsizlik ve Yalnızlık Sendromu” Konusu ile Öğretim üyesi Prof. Dr. Sayın Remzi FINDIKLI
18 Mayıs 2025, 10:00 -
Vakfımızın 10 Mayıs 2025 Tarihinde Yapılan Toplantıda Konuğu Hayvancılık Genel Müdürü Salih ÇELİK Oldu
12 Mayıs 2025, 22:55 -
TAK-VA VAKFINDAN ANKARA TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜNE ZİYARET
09 Mayıs 2025, 17:05 -
Vakfımızın Bu Haftaki Konuğu Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sayın Oğuzhan AYDIN Oldu
05 Mayıs 2025, 17:03 -
İstanbul Şube’de 27 Nisan 2025 Tarihli Pazar Sohbeti Düzenlenmiştir
28 Nisan 2025, 11:42 -
Prof. Dr. İsmail GÜVENÇ Kaleminden; Zarar çok mu büyük?
24 Nisan 2025, 13:43